Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar, Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Kathimerini gazetesinin sorularını yanıtladı.
Tatar, görüşmelere açık bir Cumhurbaşkanı olacağını vurgulayarak, “ancak bu asla Crans Montana’da kalınan yerden devam edeceğim anlamına gelmez” dedi.
“Masaya oturacaksak eğer neyi görüşeceğimizi ve temel noktalarda uzlaşıp uzlaşmadığımızı, uzlaşamıyorsak ne olacağını önceden belirlemeliyiz” şeklinde konuşan Tatar, sürecin öyle uzayıp gitmemesi gerektiğini söyledi. Tatar, “Halkımızın bir beş yıl daha kaybetmesine biz artık izin vermeyiz” dedi.
Ersin Tatar, Maraş’ın kapalı bölümünün de açılması ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Elimizde bir yol haritası vardır. Karar verilmiştir; Maraş açılacaktır. Geriye kalan hazırlıkların tamamlanması ve zamanın belirlenmesidir. Bu da çok zaman alacak değildir” ifadelerini kullandı.
UBP’den verilen bilgiye göre, Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar’a yöneltilen sorular ve Tatar’ın yanıtları şöyle:
“1- Kıbrıs Türk Sağından ve merkez kulvardan önümüzdeki seçimlere çok sayıda adayın katılıyor olması sizin adaylığınıza ne türlü bir etkisi olacaktır? Çok sayıdaki aday sağ oyların dağılması tehlikesini gündeme getirir mi?
BAŞBAKAN ERSİN TATAR: Ulusal Birlik Partisi 11 Ekim 1975’te kuruldu. Güzel bir tesadüf; 45’nci kuruluş yıldönümümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimin gidiyoruz. UBP, bir misyon partisidir. UBP, mazisi çok eskilere giden Kıbrıs Türk Halkı’nın özgürlük, egemenlik, çağdaşlık, refah ve huzur içinde yaşama mücadelesinin partisidir. Diğer sağ dediğiniz partiler bizden çok sonraları ortaya çıktılar. Onlara, onların adaylarına, sevenlerine de saygımız var ama bu yarışta biz öndeyiz ve bu seçim başka bir seçim. Bu seçim bizim, yani Kıbrıs konusunda alternatif çözümlerin masaya gelmesini isteyen, bunu yapabilecek olan, Maraş’ın kapalı bölümünü KKTC yönetiminde 1974 öncesi sakinlerine açarak dünyaya kazandırmaya karar veren, Cumhurbaşkanlığı’nı halka açacak olan UBP adayının , yani benim kazanmam gereken bir seçimdir. Tüm veriler de bunun olabileceğini gösteriyor. Dolayısı ile ben sizin sağ dediğiniz, bizim KKTC’nin yaşamasını ve yücelmesini samimiyetle isteyen, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinden yana olan kesimin oylarının bende toplanacağını düşünüyoruz. Dolayısı ile herhangi bir sıkıntı verici oy dağılımı olmasını beklemiyoruz.
2- İktidar ortağınız ile beraber bu seçimlere katılıyor olmanız hükümetin geleceği açısından sorun teşkil etmiyor mu?
BAŞBAKAN ERSİN TATAR: Bekleyip göreceğiz. Siyasette olasılıklar var ama bunlardan hangisinin yaşam bulacağı yaşanan veya yaşanacak süreç ile ortaya çıkacak tabloya, bu tabloya bağlı olarak yapılacak değerlendirmelere bağlıdır.
3- Toplum liderliğine seçilmeniz durumunda Kıbrıs Rum tarafı ve Türkiye ile olan ilişkilerde nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
BAŞBAKAN TATAR: Başka bir vesile ile de açıklamıştım ama yine açıklayayım; Ben görüşmelere açık bir Cumhurbaşkanı olacağım; ancak bu asla Crans Montana’da kalınan yerden devam edeceğim anlamına gelmez. Sayın Anastasiadis 2013’te Rum Yönetimi Başkanı seçildiğinde ne yapmıştı? Sayın Hristofyas’ın bıraktığı yerden devam etmemişti. Kimse benim Sayın Akıncı’nın bıraktığı yerden devam edeceğimi düşünmesin. Nasıl ki Sayın Anastasiadis 2013’te görüşmelere başlamak için bir dizi ön temas yapılmasını istemişti, bizim de bazı taleplerimiz olacak. Geniş, deneyimli, dünyayı ve Kıbrıs konusunu çok iyi bilen bir ekiple çalışacağım. Ekibim şu anda dahi günü günü gelişmeleri izliyor. Bizim en önemli hedefimiz öncelikli olarak hidrokarbon meselesini halletmek olacaktır. Bu meseleyi bile çözemezsek diğer konuları nasıl çözeceğiz? Bize göre bu konuyu gerçekler temelinde, hakkaniyet esasına dayalı olarak, karşılıklı anlayışla halledebilirsek diğer meselelerin çözümünde daha rahat olacağız. Kıbrıs konusunun çözümü ise artık uzamamalıdır. Federasyon madem ki olmuyor, diğer alternatif çözüm modelleri masaya gelmelidir. Bu düşüncelerimizi seçilir seçilmez bütün ilgili uluslararası örgütler ve ülkelere anlatacağız. Masaya oturacaksak eğer neyi görüşeceğimizi ve temel noktalarda uzlaşıp uzlaşmadığımızı, uzlaşamıyorsak ne olacağını önceden belirlemeliyiz.
Bu süreç de öyle uzayıp gitmemelidir. Halkımızın bir beş yıl daha kaybetmesine biz artık izin vermeyiz.
Bir süreç başlayacaksa sonuç odaklı olmalıdır , belirli bir takvime dayalı ilerlemelidir ve ucu kapalı olmalıdır.
Ben dünya insanıyım…Yıllarca Londra’da, İstanbul’da yaşadım…Kıbrıs’ı da çok seviyorum. Pratik bir kişiyim. Yaşananlar ve gerçekler göz ardı edilmezse inanırım ki Kıbrıs konusunda Kıbrıs’taki iki halkın, Türkiye-Yunanistan ve bölgenin yararına olacak yeni bir başlangıç , yeni bir ortaklık yapabiliriz.
Türkiye bizim için, biz de Türkiye için çok önemliyiz.
Türkiye bizim garantörümüz ve Anavatanımızdır.
Tarihi, kültürel, sosyo-ekonomik çok güçlü bağlarımız vardır.
Biz UBP olarak Türkiye ile iki devlet esasına dayalı olarak, karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde ilişkilerimizi en iyi, en ileri noktaya taşıma kararlılığında bir partiyiz.
Bu anlayışımız Cumhurbaşkanlığı’na da yansıyacak, Sayın Akıncı döneminde Sayın Akıncı’nın Türkiye’ye yönelik yanlış sözleri ve eleştirileri nedeniyle ortaya çıkan sıkıntılar ortadan kalkacaktır.
4- Maraş’ın açılma süreci hangi safhada? Bundan sonraki süreçte kapalı şehirde ne türlü gelişmelere tanıklık edeceğiz?
BAŞBAKAN ERSİN TATAR: Maraş’ın kapalı bölümünün de açılması ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Bu bir süreç meselesidir. Elimizde bir yol haritası vardır. Karar verilmiştir; Maraş açılacaktır. Geriye kalan hazırlıkların tamamlanması ve zamanın belirlenmesidir. Bu da çok zaman alacak değildir.
5- Doğu Akdeniz’de son dönemde hâkim olan gerginlik ve bu gerginliğin Kıbrıs’a olan etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞBAKAN ERSİN TATAR: Gerginliğin nedeni bize göre bu bölgede hiç olmaması gereken Yunanistan, Fransa ve onları bu bölgeye sokmaya çalışan Anastasiadis yönetimidir Bu gerginlik tabii ki Kıbrıs konusunu da olumsuz yönde etkilemektedir.
KKTC’de yapılan tüm kamuoyu yoklamaları, halkımızın bu gerginlikten Rum kesimini sorumlu tuttuğunu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları yapmasını, etkin ve fiili garantörlüğünün devamını desteklediğini ve federal çözüm olacağına inanmadığını ortaya koyuyor.”