Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertesinde gayri resmi üçlü veya beşli toplantı çağrısında bulunursa bu toplantıya sıcak bakacağını, ancak daha farklı bir ortaklık ve iki toplum arasında güven artırıcı önlemlerin konuşulması için ısrarcı olacağını ifade etti.
Genç TV’de dün akşam cumhurbaşkanı adaylarının katıldığı ‘Er Meydanı-Seçim Özel” programında konuşan Kudret Özersay, son yapılan Berlin toplantısında yeni bir şey ortaya çıkmadığını, iş birliğini zorlamak ve iş birliğine dayalı bir ortaklık modelini masaya koymak gerektiğini söyledi.
Basın Ofisinden yapılan açıklamaya göre Özersay şöyle devam etti:
“Nasıl ki Avrupa Birliği başlangıçta kömür ve çelik konusunda iş birliği yaparak yola çıkmış ve sonrasında buradan bir ortak pazara yürümüş ve on yıllar sonra bir birliğe evrildiyse Kıbrıs’ta da doğal gaz konusunda iş birliği yapmaya başlamamız, bunun üzerine kademeli olarak güveni tesis etmemiz, iş birliğine dayalı bir ortaklığı zorlamamız gerekir. BM Genel Sekreteri gayri resmi bir toplantı çağrısında bulunursa buna sıcak bakarım ve böyle bir toplantıya katılırım. Öte yandan böyle bir toplantıda neyi müzakere edeceğimi önce konuşurum. Bunca yıldır neden başarısızlığa uğradığımızı gündeme taşırım ve bugünün değişen konjonktüründe doğal gazın paylaşımı konusunda oturulup müzakere ve iş birliği yapılması gerektiği ve iki tarafın arasında güvenin yeniden oluşturulması için güven yaratıcı önlemlerin konuşulması konularında ısrarcı olurum. Görüşme sürecinin önünü daha farklı ve yeni fikirlerle açan pozitif bir duruşum olur ama bugüne kadar yaşadıklarımızı göz ardı etmeyen bir yaklaşım ortaya koyarım.”
“MÜZAKERE SÜRECİNE KALDIĞI YERDEN DEVAM ETME NİYETİNDE OLANLAR KALDIĞI YERİN NE OLDUĞUNU BİLMEMEKTEDİR”
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bir sivil toplum örgütünün düzenlediği bir panele kendisinin davet edilmemesi konusundaki eleştiriyi de yanıtlayan Özersay,
“Sayın Akıncı’nın müzakere masasında verdiği haritayı ben görmedim. Müzakere sürecinin çökmesi ertesinde döndüğünde bile görmedim. Eğer bir mağduriyetten konuşmamız gerekiyorsa bunu konuşmalıyız diye düşünüyorum” dedi. Özersay şu sözlerle devam etti:
“Sayın Akıncı dönemin Dışişleri Bakanı’na haritayı vermiş, paylaşmış olsaydı ya da sonrasında devletin tutanaklarında görüşme notlarının arkasında bunu görmüş olsaydık bu konuyu konuşabilirdik. Sadece şunları hatırlatmakla yetineyim; bu müzakere sürecine kaldığı yerden devam etme niyetinde olanlar kaldığı yerin ne olduğunu bilmemektedir. Çünkü o harita verilse de geri alınsa da aslında o masanın bir parçası haline gelmiştir.”
“GEÇMİŞTE YAŞADIĞIMIZ TECRÜBEYİ AKILDA TUTARAK GELECEĞE YÖNELİK ÇÖZÜM ÜRETMELİYİZ”
Özersay, dünden bugüne kadar yaşanan süreci de hatırlatarak Kıbrıs’ta sadece federal ortaklığın kurulmasının denenip tüketildiği değil, aynı zamanda yöntemin her şeklinin de denenip tüketildiği bir noktada olunduğunu söyledi.
Özersay şunları kaydetti:
“Ucu kapalı ve sonuç odaklı görüşmeler de yaptık daha önce. Referandum noktasına kadar geldi ama referandumdan geri döndü. Dolayısıyla yöntem ve içerik olarak da aslında masadaki federasyon ortaklığının tüketildiği bir noktadayız. Geçmişte yaşadığımız tecrübeyi akılda tutarak geleceğe yönelik çözüm üretmeliyiz. 1960-1963 yılları arasında Kıbrıslı Rumlarla bir federal ortaklık içinde bulunduk. İşlevsel bir federasyondu ve iki kesimli değildi. Başarısızlıkla sonuçlanan 3 yıllık bir federasyon deneyimimiz oldu. 1968’den 2020’ye kadar kesintili olmakla birlikte 52 yıl boyunca federal bir ortaklık kurmak için bir müzakere süreci yaşadık ve yine başarısızlıkla sonuçlandı. Bunlar çok ciddi tecrübedir, ders çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Daha önemlisi 2004 yılına gelindiğinde, referandumda Kıbrıs Rum tarafı Birleşmiş Milletler planını reddettiğinde bizim değil; BM’nin ‘Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıs Türk tarafıyla federal bir ortaklık içinde zenginliği ve yönetimi paylaşmaya hazır olmadığı’ yönünde yaptığı bir tespit vardır. O günden bugüne Kıbrıs Rum toplumu ve siyasi eliti bizimle federal bir ortaklık içinde devleti, yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır bir hale geldi mi? Bu sorunun yanıtı maalesef ‘Hayır’dır. Kıbrıs Rum tarafı bugün konforlu bir ortam içinde bulunmaktadır. Hem bir devlet olarak tanınıyor hem AB üyesidir hem de doğal gazdan tek başına yararlanmak gibi konforlu bir durum içindedir. Kıbrıs’ın bugün içinde bulunduğu mevcut şartlar değişmedikçe Kıbrıs’ta federal bir ortaklığın kurulamayacağı aşikardır. Bugünkü şartlar değişmedikçe paylaşmaya dayalı bir federal ortaklığa zorlamak, müzakere masasına oturmak Kıbrıs Türkü’nü müzakere masasına hapsetmek anlamına gelir. En az bir 50 yıl daha statüsüz bir biçimde bizim oralarda görünmemiz sonucunu doğurabilir ki; bu benim için kabul edilebilir bir şey değildir. Federal bir ortaklığı müzakere etmeye devam edeceğim demek de statükoya hizmet etmek demektir.”
“TÜRKİYE’YLE İLİŞKİLERDE KIBRIS TÜRK HALKININ İRADESİ ESAS OLMALIDIR”
Türkiye’yle ilişkiler konusunda izlenecek politikanın ne olacağı sorusunun yöneltilmesi üzerine Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay, “Türkiye’yle ilişkilerde Kıbrıs Türk halkının iradesi esas olmalıdır” yanıtını verdi.
Özersay konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Kıbrıs Türk halkının kimliği, karakteri kendi kendini yönetme prensibi üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla Kıbrıs Türk halkının iradesinin esas olacağı, kendi kendimizi yönetme noktasında ısrarcı olacağımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin de desteğini alabileceğimiz çok iyi ve sağlıklı bir ilişki kurmak zorundayız. Türkiye Cumhuriyeti’yle ilişkimizde kavga etmeden de dik durabileceğimizi düşünüyorum. Bunun yöntemi ve araçları diyalog ve diplomasidir.
Geçen süre zarfında bunu değişik örneklerde yaşadık. Bazı görüş ayrılıkları oldu ama konuşarak, doğrudan diyalog kurarak diplomasi yoluyla kabul etmediklerimizi de söyleyerek duruşumuzu ortaya koyduk. Esas olan Kıbrıs Türk halkının iradesidir ama diğer taraftan da bir müttefik ilişkisi içinde olduğumuzu da akıldan çıkarmamamız gerekiyor. Çünkü stratejik ortağımız ve garantörümüz olan Türkiye Cumhuriyeti’yle Kıbrıs Türk halkının çeşitli konularda gücünü oluşturan unsurların üzerine Türkiye’nin gücünden yararlanarak bir unsur daha koyabiliriz. Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi koruma bağlamında Türkiye de bizim yanımızda durduğu için bu noktaya geldik ve sadece masada değil sahada da dengeyi sağlar duruma geldik. Göreve gelecek cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti’yle karşılıklı güvene dayalı bir ilişki kurması ve doğrudan diyalog halinde olması gerekiyor.”
“KONUSUNA HAKİM BİR CUMHURBAŞKANI TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKASINI ŞEKİLLENDİREBİLİR”
Birlikte çalıştığı cumhurbaşkanlarının, özellikle Rauf Denktaş gibi zamanında konusuna hakim ve Türkiye’yle diyaloğu zorlayan bir cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adasına ilişkin politikasını şekillendirebileceğini gördüğünü belirten Özersay, “Önümüzde böyle fırsat vardır. Bunu yapabileceğime inanıyorum. Bunu, konulara hakim ve diyalog içinde olursanız, güven ilişkisi kurabilirseniz yapabilirsiniz” dedi.
“DOĞU AKDENİZ BÖLGESİNDE HAKLARIMIZA SAHİP ÇIKMAK SADECE İÇİ BOŞ BİR CÜMLE OLARAK KALMAMALI”
“Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz bölgesinde sadece protesto eden, açıklama yapan değil, sahada da ciddi adımlar atabildiğimizi herkesin hatırlamasını istiyorum” diyen Özersay, geçen 3 yıllık süre boyunca Dışişleri Bakanı olarak sadece sözde değil, fiiliyatta da Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte etkin bir politika izlendiğini anlattı.
Özersay şöyle konuştu:
“Doğu Akdeniz bölgesinde haklarımıza sahip çıkmak sadece içi boş bir cümle olarak kalmamalı. Biz bu bölgede NAVTEX yayınlayabildiysek, bloklar ilan edebildiysek, lisans verebildiysek sismik araştırma yapabildiysek ve Türkiye bu sürecin sonunda kazı gemisi sahibi olabildiyse haklara sahada da sahip çıkabilmek budur. Bir koz haline dönüştürüp Rum tarafını bizimle bu konuyu konuşmaya zorlamak budur”
“TÜRKİYE’NİN POLİTİKASININ DA ŞEKİLLENMESİNE KATKI KOYDUĞUMUZA İNANIYORUM”
Bir süre önce Kıbrıs Türkünün doğal gazdaki haklarını alabilmesi konusunda, tarafların bu konuyu çözümden önce de oturup görüşebileceği yönünde bir fikir ortaya koyduğunu, geçen süre zarfında çözümden önce de doğal gazın bir Kıbrıs veya Doğu Akdeniz konferansında ele alınabileceğini farklı mecralarda defalarca dile getirdiğini hatırlatan Özersay, “Türkiye’nin politikasının da şekillenmesine katkı koyduğumuza inanıyorum. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Almanya Başbakanı’yla görüşürken veya AB Konsey Başkanı’yla görüşürken Doğu Akdeniz Konferansı’ndan bahsediyor. Artık çözümden önce de doğal gazın paylaşılmasıyla ilgili olarak tarafların doğal gazı görüşmeleri için bir kapı aralanmış oluyor. Önümüzün açık olduğunu, göreve gelecek cumhurbaşkanının bu açıdan fikir geliştirerek Kıbrıs Türk halkının haklarını savunması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
“6 YIL ÖNCE ORTAYA KOYDUĞUM KAPALI MARAŞ PROJESİNİN HERKES TARAFINDAN KABUL GÖRMESİ MEMNUN EDİCİ”
6 yıl önce ortaya koyduğu, Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetimi altında açılması düşüncesinin geçen yıllar içinde altı doldurulmuş bir düşünce halini aldığına işaret eden Özersay, bu konuda şu ifadeleri kullandı:
“Bugün başka aktörlerin de diğer adayların da bu düşünceye ilişkin olumlu düşünce beyan etmesi benim için memnuniyet vericidir. Ancak ayrışan noktalar vardır. Bizim BM Güvenlik Konseyi kararlarına daha da yaklaşmamızı sağlayacak hamlemiz vardır. Eski sakinlerine iade edilmesinden bahsediyoruz ki bu, BM Güvenlik Konseyi kararlarına yakınlaştıracak bir adımdır. Bundan çekinmemek gerekir. Türkiye 6 yıl önce Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetimi altında açılmasına çok sıcak değilken, görevde olduğum süre içinde Türkiye’yi de bu noktaya getirmiş olmamız, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını şekillendirebildiğimizin göstergesidir diye düşünüyorum.”