KKTC’NİN KAYBEDENİ KİM
Aynı günlerde KKTC’de yaşanan gelişmelere geçelim.
Doğu Akdeniz krizinde AB ve ABD hem Yunanistan hem Rum kesimini destekledi. 1-2 Ekim’deki AB zirvesinde, Türkiye’nin Kıbrıs’taki faaliyetlerini de durdurması, aksi halde yaptırım uygulanacağı bildirildi. KKTC ve Türklerin adı bile anılmadı.
Bu tablo, artık KKTC’nin tanınması için harekete geçilmesini daha da elzem hale getirdi.
Bizzat Erdoğan, KKTC’deki seçimin birinci turu öncesinde Cumhurbaşkanı adayı, Başbakan Ersin Tatar’ı kabulünde şunları söyledi:
“Son yapılan Avrupa Birliği Zirvesi’nde Kıbrıs Türk halkının yine yok sayıldığını gördük. Kapalı kapılar ardında Kıbrıs Türklerinin hakkını teslim edenler, iş icraata geldiğinde ellerini taşın altına koymaktan kaçınıyor. Garantileri çağdışı bulanlara vereceğimiz en iyi cevap, böyle bir zihniyete 21. yüzyılda yer olmadığıdır. Türkiye bu adaletsizliğin sürmesine izin vermeyecektir… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni siyasi ve ekonomik olarak küresel sistemin eşit ve onurlu bir üyesi haline getirene kadar mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız.”
Erdoğan şu acı itirafta da bulundu:
“En son 2017 yılında yapılan çok taraflı görüşmelerin ardından artık Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm ihtimalinin kalmadığı açıkça görülmüştür. Bunun üzerine hep birlikte Kıbrıs’ın geleceğini hayaller yerine somut gerçekler üzerine inşa etme kararı aldık.”
Bu sözlerden sonra, hele de mevcut kuşatma karşısında yapılması gereken nedir? KKTC’nin tanınması için çalışmalara başlanması, KKTC’de üs kurulması, Münhasır Ekonomik Bölge’nin ilan edilmesi gibi kararların alınması değil mi?
Hayır!.. “Tamamen kullanıma açılması temennisinde” bulunularak, Maraş’ın sahil şeridinin bir bölümünün açılacağı müjdelendi!.. Sadece dünyada değil, KKTC’de de ortalık karıştı. Ankara’nın Ersin Tatar lehine seçimlere müdahale ettiği öne sürüldü. Birtakım sosyal yardımlar yapıldığı, Mustafa Akıncı’nın tehdit edildiği gibi başka iddialar da gündeme geldi. Bu arada kimi iktidar yazarları, Türkiye açısından KKTC ile ilgili yegane mesele “laiklik anlayışı” imiş gibi, bunu dile dolayıp KKTC’nin kaybedildiğini yazabildi.
Tabii bu tartışmalar arasında; 12 Ekim’e kadar Kıbrıs’ın güneybatısında görev yapacağı açıklanan sondaj gemimiz Yavuz’un, tam da NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Ankara’ya geldiği 5 Ekim günü “bakım-ikmal” için Mersin Taşucu’na çekilmesini, Rum Hükümet Sözcüsü KiriakosKusios’un bunu “sevindirici” ve “gerilimin yatışmasına katkı sağlayacak bir ilk adım” olarak nitelendirmesini, Rum medyasının da,“Yavuz’un çekilmesinde, Almanya’nın etkili olduğu” iddiasında bulunduğunu konuşamadık bile.
Seçimin ilk tur sonucu; kıl payı farkla Tatar birinci, Akıncı ikinci oldu.
Herkes “Ankara’nın müdahalelerinin Akıncı’ya yaradığı” yorumunu yaptı, ki, galiba öyle oldu.
Anlaşılan; geçmişte AKP’nin desteklediği, uğruna Rauf Denktaş gibi bir efsaneyi gözden çıkardığı Annan Planı referandumundan bu yana, emperyalizmin KKTC halkı üzerindeki faaliyetleri de bilindiği halde bu denli aleni müdahalenin ters tepeceği düşünülmedi… Keza, KKTC’nin demokratik standartlar açısından Türkiye’den daha ileride olduğu dikkate alınmamış olacak ki, bu tablo ortaya çıktı.
Kim kazanırsa kazansın, hangi politikayı izlerse izlesin, nihayetinde Türkiye “garantör ülke” değil mi? Ankara’nın “evet” demediği bir planın veya çözümün hayata geçmesinin mümkün olmadığı bilinmiyor mu?
Tam da KKTC’nin tanınması için uğraş verilmesi gereken bir dönemde, emperyalistlere altın tepside yeni bir koz sunulmasının, beraberinde yıllardır KKTC’de oluşturdukları Türkiye karşıtı cepheye adeta yeni katılımlar için katkıda bulunmanın ne gereği vardı?
Bir yandan; “Federasyoncu Akıncı seçilmesin.” diye bunlar yapılacak, öte yandan, “Enosisçi” Yunanistan “dost” sayılacak, Türkiye ve KKTC’yi aldatıp oyalayan AB ile “ilişkilerin canlandırılması”, dahası AB’nin, Kıbrıs Türklerinin adını anmayıp sırf Türkiye’yi Rum kesimini tanımaya zorlamak için önerdiği “Doğu Akdeniz Konferansı”nın gerçekleşmesi için ricacı olunacak… Bu nasıl iştir, anlayan var mı?
Hasılı; KKTC’de seçimleri kim kazanır, bilmiyorum; ama özellikle soydaşlarımızı kaybetme yolunda yürüyüşünü sürdüren belli: ne yazık ki, Ankara!..
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…
Müyesser Yıldız
Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu – G4 Blok