Gazeteci Serhat İncirli Digital Gazete GIYNIK’taki “Silihtar’da bir kaç gün!” adlı köşe yazında teklif edilen Cumhurbaşkanlığı İletişim Koordinatörlüğü görevini kabul etmediğini köşe yazısı aracılığı ima etti. İncirli Asla Ersin Tatar’ı, Sibel Tatar’ı ve çocukluktan arkadaşım Okan Donangil’i; sosyal medyada veya her hangi bir arenada, kimseye ezdirmem…Benim yüzümden zarar görmelerini asla istemem. Teşekkür ederim, işime dönerim ve bir kaç günlük Silihtar anılarımı gülümseyerek ileride belki yazarım…” ifadelerini kullandı.
İşte Serhat İncirli’nin köşe yazısının bir kısmı şu şekilde:
Ersin Tatar, çok iyi bir insan…
Eşi Sibel Tatar ile çok uzun zamandan beri çalışıyorum; hem çok iyi bir insan, hem çok iyi bir yönetici…
-*-*-
Medya ilişkileri anlamında, bir şeyler yapıp yapamayacağımızı konuştuk…
Bu konuda “profesyonel anlamda” ve hem Ersin beyin hem de benim İngiliz kültüründen aldığımız görgü doğrultusunda, “civil servant” anlayışı ile kendisi için çalışabileceğime karar verdik…
Özellikle Sayın Sibel Tatar ve Müsteşar Okan Donangil ile “projelerimizin neler olacağını” da tartıştık…
-*-*-
Tabii ki “bu zihniyetle çalışmanın bir sıkıntısı olmayacaktı”…
Kaldı ki, yapacağım işle ilgili olarak kendime çok güveniyordum ve alacağım maaş da beni bayağı rahatlatıyor olacaktı.
-*-*-
Ama bir de “bu zihniyet dışındaki zihniyetler” vardı.
Geleneksel KKTC zihniyetleri…
Profesyonelliği kabullenmeyen; duygusal zihniyetler…
Kim bilir belki de o zihniyetler, bu coğrafyada haklı olan hatta doğru olan zihniyetlerdi.
-*-*-
Daha önce de yazdım.
Benim “siyasi duruşum” ile “profesyonel kapasitemi” ayırt etmeyi başaramadığımız için, Ersin bey yine saldırıya uğramıştı.
-*-*-
Saraya iletişim şeyisi olarak atanmamla ilgili henüz resmi bir evrak da yoktu…
Hal böyle iken, Cumhurbaşkanı olmasının çok ötesinde, “abi” dediğim kişiyi ve O’ndan çok daha değer verdiğim eşini neden sıkıntıya sokacaktım ki?
Prestij?
Para?
Elbette emeğimin karşılığını isterim ama bana göre şeyler değil bunlar!
-*-*-
Ersin beyin eminim bu ülke için yapacağı çok şey vardır…
Halkına, Güney’deki kardeşlerimize, AB’ye ve BM’ye, “egemen eşitliğe dayalı iki ayrı devletli çözüm hayalini” anlatacak…
Halkın tüm sorunlarıyla ilgilenecek…
Beş yıl kadar sonra bir seçim daha yaşayacak…
-*-*-
Ben siyasetçi değilim…
Bulunmaz Hint Kumaşı hiç değilim…
Sosyal medya trolleri ya da işi gücü Dalton Kardeşler gibi sadece soygunculuk olanlarla uğraşacak halim yoktur.
-*-*-
Sonuçta sağdan ya da soldan “bu görevi aldığım saniyelerden itibaren” bana sövenler için, “dostum” olup olmadıklarına bakarım; tanıdığım biriyse üzülürüm geçer… Tanımadığım biriyse gülümserim geçer!
Ama asla Ersin Tatar’ı, Sibel Tatar’ı ve çocukluktan arkadaşım Okan Donangil’i; sosyal medyada veya her hangi bir arenada, kimseye ezdirmem…
Benim yüzümden zarar görmelerini asla istemem.
Teşekkür ederim, işime dönerim ve bir kaç günlük Silihtar anılarımı gülümseyerek ileride belki yazarım…
-*-*-
Haaaaa, kimse “Türkiye müdahale ediyor” demesin sakın…
Yukarıda da belirttiğim gibi, bizdeki – içimizdeki, doymak bilmeyen, egoları zirvede, kimsenin de sevmediği üç beş Dalton’la uğraşacak halim hiç yoktur…