Turizm ve Çevre Bakanı’na şapka çıkartıyoruz!
Sn. Turizm ve Çevre Bakanımız Kutlu Evren doğrusu şapka çıkarılacak bir başarıyla bakanlığını yönetiyor, hakkını vermek gerek…
Gemikonağı’nda evimin tam karşısında Cem Pişmiş’e ait bir benzin istasyonu var, ta Rum zamanından kalma, yani “gavurdan galma ganimet”…
28 Mart 2019 tarihli Ombudsman raporunda da görüleceği üzere, bu benzin istasyonunda en az 20 yıldır kullanılan ve basınçlı suyla çevreye hem gürültü hem de pislik saçan araba yıkama yeri kaçak inşaat!
UBP’li Mehmet Zafer’in belediye başkanlığı döneminde yapılmış, CTP’li belediye başkanı Aziz Kaya’nın döneminde kaçak inşaat ve izinsiz işyeri olarak faaliyetlerine devam etmiş.
Ombudsman raporu çıkınca da gidip alicengiz oyunuyla belediyeden 20 lira ödeyerek geriye dönük olarak çalışma izni almış, belediyenin müdürü de “dur, sen kaçak inşaatsın, kaçak inşaat olan iş yerine çalışma izni verilemez” diyememiş, çünkü durumdan haberi yok, kaşla göz arasında yanıltılmış.
Benim şahsen başvurum üzerine belediye buna iki kez uyarı yazısı yazdı, çevreye gürültü ve kirlilik yaymaması için gerekli tedbirleri almasını istedi, aldırmadı bile.
Nasılsa vatandaş UBP’nin Parti Meclis üyesi, ama son belediye başkanlığı seçiminde kiralık arabalarını CTP’li militanların emrine verdi, gözümüzün önünde benzin istasyonuna bunun CTP bayraklı kiralık arabalarının biri gitti, diğeri geldi, yetmedi, bazıları geldi, sanki kendi çiftliğiymiş gibi benim evimin avlusuna girdi, park etti, birkaç kez üst üste uyarmam üzerine çekip gittiler, böylece hem UBP’li olarak Parti Meclisi’nde koltuğunu korudu hem de CTP’li adayın kazanma ihtimaline karşı “aha ben seni destekledim, gör beni göreyim seni” modunda maçı idare etti.
Elbette belediyenin kaçak inşaatı ve kaçak çalıştırdığı araba yıkama yeriyle ilgili yazdığı uyarı yazılarını da hiçbir şekilde dikkate almadı, nasılsa kendine göre CTP’li belediye başkanını da seçimde desteklediği için kendince “kafaladı”.
Çevre Dairesi’ne de yaptığımız şikayet neticesinde üst üste ses-gürültü ölçümleri yapıldı, her seferinde ölçümler ortalama 65 desibel çıktı, ki bu ölçümler 50 metre öteden, evin giriş kapısından ve pencereden yapıldı, evin sınırından yapılanlar ise 70 desibelin üzerinde çıktı.
Ama ne hikmetse, bu ölçümlerin bir tanesinde Çevre Dairesi’nin memurunun elindeki eski ve kalibrasyonunun hangi akla hizmet ettiği belli olmayan bir cihaz arabanın bangır bangır bağıran kornasını bile 60 desibel ölçebildi, ki bu konuşma seviyesinde bir gürültüdür, benim cebimden ödeyerek İngiltere’den getirttiğim kendi cihazım ise, ki Çevre Dairesi’nin binlerce Euroluk cihazlarıyla nerdeyse 98-99% oranında aynı ölçümü yapıyor, korna sesiyle anında 80 desibelin üzerine çıktı.
İşte Çevre Dairesi’nin bu sakat cihazla yaptığı ve bana daha sonra cihazın kalibrasyon sorunu olduğu için hiçbir güvenirliğinin olmadığı da söylenen düşük ölçüm sonucu Ombudsman’a bildirildi ve Ombudsman da, kanımca kasten veya bile bile yanıltıldı, ancak Ombudsman raporunda belediyeyi ve kaymakamlığı da yerden yere vurdu.
Çevre Dairesi’nden daha sonra tekrar tekrar ölçüm yapmasını talep ettim, ancak aynı sorunlu cihazla gelindi ve her seferinde kalibrasyon sorunundan dolayı cihaz bangır bangır çıkan sesleri bile, ki bunların arasında sert şekilde çekiçle teneke üzerine vurma ve tüfek sesini aratmayacak şekilde gürültü çıkarmak da dahildir, 60-61 desibelin üzerinde göstermeyi reddetti…
Komik mi komik bir durum, cihaz top atsan bana mısın demiyor!
Neyse, gece saat 10’da kapanan benzin istasyonunun araba yıkama yerindeki cihazlar ve kompresör 24 saat kendi kafalarına göre takır tukur çalıştığı ve her saatte ortalama üç kez devreye girip gürültü çıkardığı için polise de şikayet ettik.
Polis de gerekli soruşturmayı yapıp durumu Çevre Dairesi’ne bildirdi.
Çevre Dairesi de polisin uyarısını dikkate aldı.
En sonunda Lefkoşa’dan, Çevre Dairesi Müdürlüğü’nden bir ekip ellerinde son model ve 5-6 bin Euro değerinde sofistike cihazla geldi ve şak diye evin elli metre karşısındaki kaçak araba yıkama yerinden gelen gürültünün 64 desibelin üzerinde ortalaması olduğunu, ta evin giriş kapısından gürültünün 72 desibellere kadar çıktığını, ev sınırından ise basınçlı suyun gürültüsünün zaman zaman 80 desibellere kadar dayandığını tesbit etti.
Normalde ise maksimum gürültü seviyesi 55 desibeli geçmemelidir.
Yani yeri geldiğinde aslanlar gibi UBP’li, yeri geldiğinda kaplanlar gibi CTP’li olabilen (olur mu olur, adamın demokratik hakkıdır, isterse Ali’nin külahını da giyer, Veli’nin külahını da giyer, isterse Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını da Ali’ye giydirir) Cem Pişmiş’in kaçak araba yıkama yerinden gelen ve en az 130-140 bar basınçla kullanılan basınçlı su sesi havalanına inen uçak sesi kadar ses çıkarıyor!
Durum kısa sürede muhterem iş adamı Cem Pişmiş’in bilgisine getirildi ve derhal tedbir alması istendi.
Bu arada, antiparantez belirtelim, üst katta kalan ve hem sesten hem de arabaların temizliğinde kullanılan deterjan türü kimyasalların basınçlı su ve rüzgarla ta bizim eve kadar savrulmasından aşırı derecede rahatsız olan ve üç seneyi aşkın süredir kanser tedavisi gören bir komşumuz ve aşırı sesten ciddi şekilde rahatsız olan, ders çalışmakta zorlanan bir de epilepsi hastası çocuğumuz var ve çok saygıdeğer işadamı Cem Pişmiş de bunları biliyor, kendisinin bilgisine bizzat tarafımdan defalarca getirildi.
Çok muhterem işadamımızın cevabı aynen şu oldu; “Ey yahu, birgün müzik sesinden şikayet edersiniz, ertesi gün araba yıkama gürültüsünden, napalım yani elinizden!”
Hem suçlu, hem güçlü, hem yüzsüz hem de vicdansız olmak diye bir deyim vardır, belli ki haberi yok, hiç olmadı da!
Çevre Dairesi’nin iki namuslu ve düzgün çalışan, işlerini de hassasiyetle yaptıkları her hallerinden belli olan iki memuru ta Lefkoşa’dan iki kez üst üste gelip de şak diye foyasını ortaya çıkarınca, Cem Pişmiş havaya havaya sekti, ortalığı velveleye verdi ve kendinden habersiz ölçüm yapıldığını iddia ederek tekrar ölçüm yapılmasını talep etti, araya siyasi tanıdıklarını soktu, yapmadık rezillik bırakmadı.
İşin başından beri süreçten haberdar olan, muhtemelen de birileri tarafından yanıltılan veya partilisi üzülmesin diye “bile bile yanılan”, seçim süreci sürerken ne şiş yansın ne de kebap modunda ayak sürüyen Sn. Turizm ve Çevre Bakanımız da “partilisinin” talebini kabul etti ve memurlarının onurunu ayaklar altına alarak, motivasyonlarını da yerle bir ederek, hatta ve hatta daha önce yaptıkları işi ve güvenirliklerini hiçe sayarak, en hafif tabirle bu insanları enayi yerine koyarak, partilisinin maskarası durumuna düşürdü ve “hade gidin bir daha ölçün” dedi, sanki bin defa daha ölçseler bir farkı olacakmış gibi…
Memurlar da şube müdürleriyle birlikte, tuttular yolu, bir kez daha, bu kez polisle birlikte, Gemikonağı’na geldiler.
Polis muhterem işadamı Cem Pişmiş beyfendinin keyfi olsun diye yolu kesip, trafiği durdurdu, memurların olabildiğince daha sessiz bir ortamda ses ölçümü yapmasına yardımcı olmaya çalıştı.
Ancak muhterem işadamımız kendini alemin akıllısı sandığından basınçlı suyu püskürten kompresörün hava basıncını sonuna kadar kıstı, vanasını da üzerinden söktü ki biri basıncı açamasın!!!
Dedik ya, alemin akıllısı bu, gerisi alemin ahmağı, çünkü kendisine o fırsat veriliyor!
Memurlardan ölçüm yapacak olan basıncın açılmasını isteyince, havaya sekti, “Burası benim özel mülkümdür, aletlerimi ellemenize iznim yoktur, hiçbirinizin burada durmasını istemem, çabuk yerimden çıkın gidin” diyerek memurları kovmaya kalkıştı!
Hem gelin benim nezaretimde tekrar ölçüm yapın diyor, hem de foyası ortaya çıkınca memurları kovalıyor!
Memurun “Siz bizi maskaranız mı sandınız, siz istediniz diye biz buraya işimizi yapmaya geldik, kaçıncıdır gidip geliyoruz, madem engel çıkaracaktın niye çağırdın, bırak işimizi yapalım, bizi engelleyemezsiniz” diyerek yaptığı itirazına karşılık da benim evin pencerelerine kafayı takıyor, “Çok isdersa gitsin Nigoli’nin zamanından kalan pencerelerini değiştirsin da gürültü duymasın, çekin gidin benim özel mülkümden, hiçbir şeyi elleyemezsiniz” diyor ve ısrarla memurları engelleyip, kovalıyor, memurlar da benim evin tarafına geliyor…
Neyse, epeyce bir gürültü patırtıdan sonra dakikalarca bu beyfendinin keyfini bekleyen araçlar yolda iki taraftan yığılıyor, uzun bir kuyruk oluşuyor, baktım ki olacak iş değil, polise trafiği açmasını, bu rezilliğin bedelini vatandaşların çekmemesini söylüyorum, polis da bakıyor olacak gibi değil, yolu açıyor ve trafik akışı başlıyor.
Önce davet edilen, sonra kovalanan memurlar da canları sıkkın bir şekilde çekip gidiyor, ama bir tanesi kalıyor, muhterem işadamımız onun kaldığını farketmiyor, memurlar gitti ya, kısa süre sonra da bu kez kaçak araba yıkama yerinde bir arabanın içinin temizlenmesi için vakumlu hover tam güç çalıştırılıyor.
O da ta bizim evin giriş kapısından 58-61 desibel arasında ses olarak ölçülüyor, iyi mi!
Evin sınırından ölçülse rahat 65 desibeli bulacak.
Halbuki bir iş yerinin meskun mahalde çıkarabileceği en yüksek gürültü payı 55 desibel, ki o da gerçekten kimseyi rahatsız etmez.
Memur da ölçümü aldıktan sonra notunu düşüyor, arkadaşlarını arıyor, çekip gidiyor, ben de Müsteşarı arayıp bilgilendiriyorum, hemen arkasından da tam güç basınçla su püskürtülerek yine araba yıkanmaya başlıyor, hemen görüntüyü çekip yetkililere gönderiyorum, ama sonuç olarak tık yok!!!
Bu başıbozuk ve kaçak işyeri hem Belediye, hem Kaymakamlık hem de Çevre Dairesi tarafından anında mühürlenip kapatılmalıdır, çalıştırana da gerekli cezalar yazılmalıdır, ama dediğim gibi, hiçbir taraftan tık yok, özellikle de Çevre Dairesi memurlarının elleri kolları Sn. Bakan tarafından bağlanmış durumda, belli ki seçim üstü partilisini küstürmek istemiyor, ama diğer taraftan kimleri küstürdüğünün de farkında değil!
Sonuç ne mi?
Görevini yapan memurların onurunun, şerefinin, haysiyetinin ayaklar altına alınması, motivasyonunun kırılması, sokağın ortasında rezil edilmesi, kendi yolunda giden vatandaşların araçlarının eşek yerine konarak yol ortasında gereksiz yere durdurulması, vatandaşın ve koskoca Turizm ve Çevre Bakanlığı’nın da yeri geldiğinde aslanlar gibi UBP’li, yeri geldiğinde kaplanlar gibi CTP’li olan muhterem UBP parti meclis üyesinin maskarası haline gelmesi…İşte sonuç bu!
Doğrusu, başından yazdığımı bir daha yazayım.
Pek muhterem Turizm ve Çevre Bakanımız, hani şu açık hava tımarhanesine döndürülmüş bu memlekette evinin dibinde gürültüden patırtıdan usanıp da zıvanadan çıkınca eline silahı alarak ortalığı dağıtmaya kalkan, hem yüzsüz hem terbiyesiz, hem suçlu hem de güçlülere karşı kendi kanununu uygulamaya kalkan insanlar var ya, hani bunu yaptıkları için mahkemelere filan da düşüyorlar, mahkemelerde sürünüyorlar, işte bu insanlar acaba hangi tür siyasetçilerin üstün yönetim yetenekleri sayesinde bu hallere düşüyorlar, bir fikriniz var mı!!!…
Hani şu siyasilerin maskarası olan, hakları yenen, ne idüğü belirsizlerin maskarası durumuna düşürülüp de motivasyonunu kaybeden, onuruyla, haysiyetiyle oynandığı için artık iş yapmak istemeyen, “ben işimi yapsam bile ne olacak, torpil işleyip benim yaptığımı tersyüz edecekler, beni de rezil edecekler” diyen memurlar var ya, işte bu memurlar da acaba hangi tür siyasetçilerin üstün yönetim yetenekleri sayesinde bu hallere düşüyorlar, bir fikriniz var mı!!!…
İki aydır gidip gelen memurlarınızı harcadıkları zaman, çektikleri stres ve gidiş gelişlerinde devletin cebinden harcadıkları benzin acaba hangi tür bir yönetim zihniyetinin eseridir, bir fikriniz var mı!!!…
Ve nihayetinde, açık hava tımarhanesine ve suç cennetine döndürülmüş olan bu memlekette, bu toplumda bunca rahatsızlığın, bunca kokuşmuşluğun sebebi de, üstün yönetim yeteneğine sahip siyasetçilerin muhteşem başarılarını ve yeteneklerini göremeyen bizler gibi sıradan vatandaşların algı yetersizliğidir, herhalde!!!
Ne dersiniz!!!
Vatandaş olarak üstün meziyetli siyasetçilerimizin başarılı yönetimlerine şapka çıkartıp, önlerinde en derin saygılarımızla eğilirken, bu saatten sonra, vatandaşı ve memuru enayi yerine koymaya kalkan, bu açık hava tımarhanesinde kendini alemin akıllısı, gerisini de alemin ahmağı sanan zihniyetin aynı teraneyi mahkeme salonunda yargıçlara da okuyup okuyamayacağını kısa süre sonra göreceğiz!