Dünyada , Türkiye Cumhuriyeti´nde ve ülkemiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti´nde yaşamın her alanında çok büyük değişimler , gelişmeler ve çeşitli etkileşimler tüm hızıyla cereyan etmektedir.
Dünya insanlığı çeşitli küresel güçler tarafından bir kez daha yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor anlaşılan.
Corona 19 virüs bahane edilerek zayıf halkaların koparılması için baş döndürücü bir devinim hız kesmeden belirlenen hedeflere yolculuk devam ediyor.
Dünyayı yeniden dizayn etme uygulama ve yaklaşımın arka planında milyonlarca insanın tesbiti olduğuna da inandığım, KORKU mevhumunun olduğu kanaatindeyim.
Bu korku mevhumunu tetikleyen ana ÖĞENİN CESARET OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. Dolayısı ile kıymetli okuyucularım ,
bugün yaşananlar nezdinde KORKU ve CESARETİ birlikte yorumlayalım.
Şu an İçinde yer aldığımız ve hayatın içinde konumlandığımız hemen her şey bu iki kelimeyi barındırıyor.
Korku,
içinizin boşaltılıp boş şeylerle doldurulması eylemidir.
Cesaret,
yüreğinizi ve beyninizi orta yere koyup, ödenecek bedelleri bilerek “ben de varım” diyebilmektir. Korku, sürekli bahaneler üretir.
Öyle ki inanmadığınız her şeyi baş göz edersiniz içinizde. Korkuyu kendine vazgeçilmez yapanlar haksızlıklarla, adaletsizliklerle, zulümle iç barışı kurup “ne güzel şey yaşamak” tadında kurgulanmış bir dil ile kendilerini ifade etme yöntemini benimserler.
Tıpkı bugün kü ABD – ÇİN arasında göstermelik olduğuna inandığım ,
“” KAYIKÇI KAVGASI “” ,
davranış biçimi gibi.
Cesaret ise huzursuz edicidir.
Sorgulayıcıdır, mücadelecidir.
Cesaret ,çok soru sormak ve sorduğun soruların cevabının peşine düşmektir.
Gerçeği aramak, bizler gibi korkunun hâkim olduğu toplumlarda insan yüzünü kızartan bir “suç” olarak sunulmuştur çoğu zaman.
Bastırılmadığı sürece hızla yayılacak ve ucu korku konforu ile idame edilmiş hayatlara dokunacaktır.
Sokaktaki, meydandaki her yüksek ses, ya ucu dışarıda bir canavar, ya da ucu içeride bir maşa olarak damgalanmaktan kurtulamayacaktır.
Bu bastırıcı ve yok edici yaklaşım ile FİNCANCI KATIRLARININ gölge oyunu figüranları karşısındakileri ezenlerin gönüllü şakşakçılığını yaparak oturacaktır sofrasına.
Kıymetli okuyucularım ,
direnenler cesaretin, susanlar ve susturanlar korkunun sahibidirler.
Cesaretin hızla yayılıyor olması, farkındalığın ve memnuniyetsizliğin domino etkisine dönüşme ihtimaline karşı, bugünkü yaşananlarda görüleceği üzere resmi güç korkuyu bulaşıcı hale getirmek için var gücüyle yüklenmeye devam etmektedir.
Bu anlayışın temsilcileri Cesaretin sesi duyuldukça, yarattıkları korkunun gemiyi ilk terk eden fareler olduğu gerçeğiyle yüzleşecek ama ders çıkarmayacakları görülmektedir.
Çünkü kendilerini muktedir olarak görenler hep ders verirler, ders çıkarmazlar.
Bazı arkadaş ve okuyucularım bir çok olumsuz koşullar mevcut olmasına rağmen,
bana sesimin yüksek çıktığını söylemelerine cevabım:
Çoğunluğun , sesinin yeterince çıkmadığı için benim sesimi duymaktasınız …